Yol geçen hanı: Hemen herkesin girip çıktığı, uğradığı yer."Sanki bu ev yol geçen hanı, hiç mi rahat etmeyeceğiz kendi evimizde!"
Yol göstermek: 1. Rehberlik etmek, yolu bilmeyene tarif etmek, nasıl gidileceğini anlatmak. 2. Nasıl davranılacağını, ne yapılacağını öğretmek."Benim elimden bir şey gelmez, patrona git, o bir yol gösterir sana."
Yol iz bilmemek: 1. Bulunduğu yerde yabancı olup gideceği yolu ve yeri bilmemek. 2. Görgüsüz davranmak.
Yol kesmek: 1. Birinin geçmesine engel olmak. 2. Issız yerlerde, yollarda soygunculuk yapmak."Düğün alayının yolunu kesmiş eşkıyalar."
Yol tutmak: Yaşayışını inandığı, doğru bildiği bir düzende sürdürmek."Sen de kendine özgü bir yol tuttun demek!"
Yol yordam: Bir şey, davranış ya da yapışın usul ve kuralları."Madem yol yordam bilmezsin neden kalkışırsın böyle bir işe."
Yola çıkmak: 1. Bir yere gitmek üzere bulunduğu yerden ayrılmak."Sabah erkenden yola çıkacaklarmış."
Yola düşmek: Bir zorunluluk sebebiyle yola çıkmak, yol almaya başlamak."Çabuk olun, onlar yola düşmüşlerdir bile."
Yola gelmek: Ters tutumunu düzeltmek, uslanmak, istenilen biçimdeki davranışı kabul etmek."Kaygılanma, eninde sonunda yola gelecektir."
Yola getirmek: Birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek.
Yoldan çıkmak: 1. Bir taşıt bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak. 2. Kötü yola sapmak, doğru yoldan ayrılmak, azgınlığa düşmek."Komşunun çocuğu iyice yoldan çıkmış, ne yaptığını bilmiyor."
Yoldan kalmak: Gitmek istediği yere gidememek, alıkonmak, bir engel dolayısıyla gecikmek."Çekilin önümüzden, bizi biraz daha oyalarsanız yoldan kalacağız."
Yolu (ayağı) düşmek: Yolu üzerinde bulunan o yerden geçmesi gerekmek; o yer, yolu üzerinde bulunmak."Sizin köye de yolum düştü, babanı gördüm, sana selâm söyledi."
Yolu tutmak: Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak."Askerler tam teçhizatlı yolu tutmuşlar, bekliyorlardı."
Yoluna (rayına) girmek: İstenilen biçimi almak, gerekli olan şekilde gelişmek.
Yoluna çıkmak: 1. Karşılamaya gitmek. 2. Yolda karşısına çıkmak."Bütün kasaba halkı yeni gelen kaymakamın yoluna çıkmıştı."
Yoluna koymak: Bir işi olumlu bir duruma sokmak, istenilen şekle getirmek."İşlerini kısa zamanda yoluna koymayı başardı."
Yolunu beklemek: Gelmesini beklemek."Az yolunu beklemedi oğlunun."
Yolunu bulmak: 1. Kanunî olmayan yollardan kazanç sağlamak. 2. Çözüme ulaşmak, gereken çareyi bulmak."Onu razı etmenin yolunu buldum, çabuk benimle gel."
Yolunu kaybetmek: Hangi yoldan gideceğini bilememek, şaşırmak."Çocuklar yollarını kaybetmişler, tam aksi yönde ilerliyorlardı."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.