Dudak ısırmak: Hayret etmek, şaşırmak."Beni karşısında görünce dudağını ısıracak eminim."
Dudak ısırtmak: 1. Hayran bırakmak. 2. Şaşkınlığa, hayrete düşürmek."Yazdığı son kitabıyla dudak ısırttı herkese."
Duman attırmak: Geride bırakmak, zor duruma düşürmek, birini yıldırmak."Silâhını çeken komutan etrafa duman attırmaya başladı."
Duman etmek: Bozmak, ortalığı dağıtmak, yok etmek; yenmek, birine karşı başarı sağlamak."Askerler ortalığı toz duman ettiler."
Duman olmak: 1. Ortadan kaybolmak. 2. Durumu, düzeni, işi bozulmak. Kötü olmak."Çabuk duman ol buradan, gözüm görmesin seni!"
Dumanı üstünde: 1. Çok taze (sebze ve meyve için). 2. Çok yeni, üzerinden zaman geçmemiş."Şu elmalara bak, daha dumanı üstünde bunların."
Durduğu yerde: 1. Hiç gereği yokken. 2. Kolaylıkla, hiç emek ve çaba harcamadan."Adam durduğu yerde para kazanıyor, anlamadım bu işi!"
Durup dinlenmeden: Sürekli olarak, ara vermeden, arka arkaya."Yıllar yılı durup dinlenmeden çalıştım sizin için."
Durup dururken: 1. Birden bire, ansızın. 2. Hiç gereği veya sebebi yokken."Durup dururken bir tokat attı arkadaşına."
Dut yemiş bülbüle dönmek: Susmak; konuşkanlığını, sevincini, neşesini yitirmek; sesi çıkmaz olmak."Onu dut yemiş bülbüle döndürmezsem bana da Hasan demesinler!"
Düğüm noktası: Bir meselenin sonuçlandırılması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken en güç yanı."Biz işin daha düğüm noktasını tespit etmiş değiliz ki!"
Düğün bayram etmek: Çok sevinç duymak, topluca neşeli bir duruma kavuşmak."Ağabeyim savaştan sağ salim dönünce ailece bayram ettik."
Düğün evi gibi: Çok kalabalık ve telâşlı görülen yer."Hayrola, dün akşam sizin sokak düğün evi gibiymiş!"
Dümen çevirmek: Düzen kurup, hileli iş yapmak."Yine ne dümen çeviriyorsunuz siz?"
Dümen kırmak: Yön değiştirmek.
Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak, birinin tuttuğu yolu izlemek, hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak."Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini bulamazlar."
Dünkü çocuk: Deneyimi az, toy acemi."Dünkü çocukların aklına ihtiyacım yok benim."
Dünya başına yıkılmak: Dara düşmek, felâkete uğramak, umutlarını yitirmek, çok üzülüp acı çekmek."Trafik kazasında kocasını ve iki çocuğunu kaybeden kadının dünyası başına yıkılmıştı."
Dünya bir araya gelse: "Bütün insanlar engel olmaya kalksa bile, asla, hiçbir zaman, kim ne derse desin" anlamında, yine bildiğini yapma durumu için kullanılır."Dünya bir araya gelse de ben o adamla barışmam."
Dünya gözü ile: Ölmeden önce, yaşarken."Dünya gözü ile Almanya`daki kardeşimi bir daha görsem."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.