Dara düşmek: 1. Paraca sıkıntıya uğramak. 2. Sıkıntılı, tehlikeli bir durumla karşılaşmak."İyice dara düştük, geçinmekte güçlük çekiyoruz."
Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak."Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun."
Darda kalmak: 1. Zor duruma düşmek. 2. Paraca sıkıntı çekmek."Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet, ödevini yapmayı hiç ihmal etmezdi."
Darısı (dostlar) başına: "Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim" anlamında kullanılır.
Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak."Davul çalıp bizi elâleme rezil etti."
Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak."Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar."
Defterden silmek: İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak."Ali`yi defterden iyice sildim."
Defteri dürülmek: 1. İşine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak. 2. Ölmek ya da öldürülmek."Onun da defterini dürecekler yakında.
Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak. "O defteri kapadık biz, artık soru sormayın.
Deli divane olmak: Bir şeyi, bir kimseyi aşırı derecede sevmek, ona tutkun olmak."Delikanlı o kız için deli divane oluyordu."
Deli fişek: Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık."Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi."
Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku."Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum."
Dem tutmak: Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek.
Demir atmak: 1. Çapasını denize atmak. 2. Bir yerde uzun süre kalmak."Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar."
Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe, ortama, duruma alışmakta zorluk çekmek."Eski işinden ayrılıp, yeni işine başlayınca denizden çıkmış balığa dönmüştü."
Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak."Sana ne ki o işin derdine düştün?"
Dert ortağı: 1. Aynı derdin, sıkıntının içinde bulunanlardan her biri. 2. Bir kimsenin derdini paylaştığı, anlattığı yakın dostu."Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı."
Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak."Karısına bağırdı diye annesini kapıya attı, bütün civar köylere destan oldu."
Deve kini: Bitmeyen, geçmeyen, unutulmayan büyük kin."Tam anlamıyla bir deve kini besliyordu komşusuna karşı."
Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça."Onun yaptığı iş devede kulak kalır."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.