Elden düşme: Az kullanılmış."Elden düşme bir araba aldı."
Elden ele dolaşmak: Pek çok kişi tarafından kullanılmak, bir çok sahip eline geçmek."Elden ele dolaşan atı nihayet geri almayı başardı."
Elden geçirmek: Eksiklikleri düzeltmek, onarmak; denetlemek için pek çok şeyi ele alıp yoklamak, gözden geçirmek."Yaptığın işi bir daha elden geçir."
Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek, ondan yoksun kalmak."Bütün mal mülk bir hiç uğruna elden gitti."
Ele almak: 1. Bir şey üzerinde çalışmaya başlamış olmak. 2. İncelemek, araştırmak veya tenkit etmek."Konuyu yeni baştan bir daha ele alalım."
Ele avuca sığmamak: 1. Şımarık davranmak. 2. Söz dinlememek, kural tanımamak, zapt edilememek."Sen ne ele avuca sığmaz bir çocukmuşsun meğer."
Ele geçirmek: Sahip olmak, kaçan bir kimseyi yakalamak."Şu toprak parçasını da ele geçirdik mi işimiz tamam demektir."
Ele vermek: Bulunduğu yeri haber vererek suçluyu yakalatmak."Katili ele vermeyi kafasına koyarak sokağa çıktı."
Elekten geçirmek: Titizlikle seçmek; iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak."Şu dosyayı bir daha elekten geçirin."
Eli açık: Cömert, çok para harcayan, sakınmadan para verebilen."Eli açık olan insanları severim."
Eli ağır: 1. Oldukça yavaş iş yapan. 2. Vurunca çok acıtan."Eli o kadar ağırmış ki enseme gülle düştü sandım."
Eli altında olmak: 1. İstediği anda ele alıp kullanabileceği bir yerde bulunmak. 2. Buyruğunda olmak."İyi bir usta, araç ve gereçlerinin elinin altında olmasını ister."
Eli ayağı buz kesilmek: 1. Korku, heyecan ve üzüntüden ne yapacağını bilemez duruma gelmek, donup kalmak. 2. Çok üşümek."Haydi elimiz ayağımız buz kesmeden girelim içeri."
Eli ayağı tutmak: İş yapabilecek güçte olmak, bedenî gücü var olmak."Çok şükür şimdilik elimiz ayağımız tutuyor."
Eli bayraklı: Kavgacı, şirret, edepsiz."Onun eli bayraklı bir kadın olduğunu daha yeni anladınız."
Eli bol: Cömert, esirgemeyen, çok para ve eşyası olan."Duyduğumuza göre Hasan Çavuş eli bol bir insanmış."
Eli boş dönmek: Umduğunu alamadan geri dönmek."Eli boş döneceği hiç aklıma gelmezdi."
Eli böğründe kalmak: Çaresiz kalmak, bir şey yapamaz duruma gelmek, başarısızlığa uğramak."Tek hayvanın öldüğünü görünce eli böğründe kaldı."
Eli cebine gitmemek (veya varmamak): Cimri olmak, para harcamaya kıyamamak."Ondan da yardım istediler, ancak eli cebine bir türlü gitmedi, arkasını dönüp uzaklaştı."
Eli çabuk: Süratli iş gören."Eli çabuk adamlara ihtiyacımız var."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.